ÖĞRENCİ ÖĞRETMEN İLİŞKİLERİ
Nedir?
Öğrenci ve öğretmen arasındaki ilişki, bir çocuğun akademik başarısında ve sosyal gelişiminde büyük bir rol oynar. Öğretmenleriyle olumlu bir ilişki kurmak, bir öğrencinin sınıf ortamında daha rahat ve güvende hissetmesine yardımcı olur.
Öğrenci – öğretmen ilişkisi, bir öğrencinin sosyal olgunlaşma sürecinin temel taşıdır. Ebeveyn olmayan bir otorite figürü ile olumlu bir ilişki geliştirmek, öğrencilerin kendilerini tanımlamalarına, çevrelerine uyum sağlamalarına ve duygusal ve sosyal zekalarını geliştirmelerine olanak tanır.
Güvenli bir öğretmen-öğrenci ilişkisi öğrenmenin birincil etmenlerindendir. Karşılıklı güven, öğrencinin okul ortamında öğrenmesini kolaylaştıracak bir alan açar. Bu sayede, öğrenci öğrendiği bilgileri sorgular, içselleştirebileceği bir motivasyon sağlar, derse katkıda bulunabilir ve fikrini özgürce ifade edebilir. Güvenli bir öğrenci-öğretmen bağının oluşabilmesi için ilk koşul ise öğrenmenin öğrencilere gösterdiği ilgi ve alakadır. Onları merak eden, oyunlarına dahil olan, fikirlerini önemseyen, farklı fikirlere karşı kapsayıcı yaklaşan, öğrencilerine zaman ayıran ve onların benliklerine saygılı olan bir öğretmen öğrencilerin okula ve öğrenmeye olan ilgilerini ve bağlılıklarını teşvik edebilmektedir.
Neden Önemlidir?
Olumlu bir okul iklimini besleyen birden fazla dinamik vardır; öğrenciler ve öğretmenler arasında ve okul ve toplum arasında olanlar, en önemlisi ebeveynlerin de dahil olduğu modeller. Okullardaki olumlu ilişkiler, hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin merkezinde yer alması etkili bir öğrenme ortamını destekler. Öğrenciler desteklendiklerini hissettiklerinde, öğrendiklerini anlama, sınıf içi aktivitelere katılma ve daha iyi akademik sonuçlar elde etme olasılıkları artar. Ayrıca öğrenciler öğretmenlerle olumlu bir ilişkiye sahip olduklarında daha az davranış problemleri yaşarlar. Olumlu öğretmen-öğrenci ilişkisinin özellikle pandemi gibi belirsiz zamanlarda daha çok önem kazandığını söylemek mümkündür. Yapılan nörobilimsel araştırmalar bu ilişkinin önemi açıklayan ve gelişmesini sağlayan dört madde belirlemişlerdir.
1. Olumlu öğrenci-öğretmen ilişkisi her iki taraf için de motive edicidir.
Olumlu ilişkiler, olumlu etkileşimler üzerine kuruludur. Bu etkileşimlerin her birinin beyin üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Öğretmenin öğrenci ile olan her olumlu etkileşimi, her iki taraf için de motive edici bir rol oynar. Artan motivasyon ile birlikte, öğrenciler becerileri üzerinde çalışmaya daha fazla zaman ve ilgi harcarlar. Böylece hem akademik hem de sosyal anlamda öğrenciler kendilerini geliştirmeye yönelik çabalamış olurlar.
Öğretmenler için öneriler: Öğrencilerle aramızdaki bağı güçlendirebilmek için, öğretmen olarak zihnimizdeki olumsuz yargılardan uzaklaşıp olumlu etkileşimlere daha açık olmalıyız. Araştırmacılar her bir olumsuz etkileşim için beş pozitif etkileşim olmasını tavsiye etmektedir. Bu etkileşimlere örnek olarak öğrencileri ismiyle selamlamak, başarıları ardından onları kutlamak veya öğrencinin özel ilgi alanlarıyla ilgili sorular sormak verilebilir.
Farklı şekilde öğrenen ve düşünen öğrenciler, olumlu olanlardan daha fazla olumsuz etkileşime sahiptir. Örneğin, dikkat eksikliği yaşayan öğrenciler, öğretmenlerden zamanında gelmeleri ve derse odaklanmaları için sürekli uyarılar alabilir. Bu durum, öğrencilere geri bildirim ve hatırlatıcılar sağlamamanız gerektiği anlamına gelmez. Ancak olumlu etkileşimlerin olumsuz olanlardan daha ağır bastığından emin olmalısınız. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu, öğrencileri ne kadar yakından tanıdığınızdır. Böylece öğrencilerinizi ne kadar çok tanırsanız, övgüye veya cesaretlendirmeye ihtiyaç duyup duymadıklarını anlayabilirsiniz. Aynı zamanda yapıcı geri bildirime açık olduklarını da daha kolay anlamanız mümkün olabilir. Bir ödevi tamamlaması için bir öğrenciye kaç tane hatırlatıcı verdiğinize dair bir çetele tutabilirsiniz. Yorum yapmak ve geri bildirim vermek için beş kat daha fazla olumlu etkileşim bulmaya çalışabilirsiniz.
2. Olumlu ilişkiler, öğrenme için güvenli alanlar yaratır.
Konuşma ve gülme gibi sosyal aktiviteler vücudun oksitosin hormonunu salgılamasına neden olur. Bu, başkalarıyla bağ kurmamıza yardımcı olur. Bu bağlar genellikle “psikolojik güvenlik” adı verilen bir his yaratır. Öğrenciler psikolojik olarak kendilerini güvende hissettiklerinde, sınıf tartışmalarına katılma, soru sorma, zor olsa bile bir ödev yapmaya çalışma veya duruma uygun bir ses tonuyla konuşma olasılıkları daha yüksektir.
Psikolojik güvenliği inşa etmek, bazı öğrenciler için diğerlerinden daha zordur. Aşırı tepki gösteren bir öğrenciyi en son gördüğünüz zamanı düşünün. Bu davranış, öğrencinin yaşamındaki travma veya kronik stresten kaynaklanabilir. Bu durum, öğrencinin zararsız bulduğu durumlarda dahi kendini tehdit altında hissetmesine neden olabilir. Beyin, çevrenin güvenli olmadığını öğrenir ve potansiyel tehlikeye karşı tetikte kalır.
Psikolojik olarak güvende hissetmeyen bir öğrencide şu tip davranışları görmek mümkündür: ödevlerden kaçınmak, başı sürekli öne eğmek, bağırmak veya olumsuz yorumlarda bulunmak, sınıftan aniden çıkmak ya da canlı dersten ayrılmak, agresif davranmak.
Bu öğrenciler için psikolojik güvenlik oluşturmak daha zor olsa da, onlar bu güvenliği sağlamak çok önemlidir. Öğrenciler zamanla güvendikleri kişilerle çevrili olduklarında, tehdit algılama sistemlerinin etkinleşme olasılığı azalır ve daha iyi öğrenebilirler.
Öğretmenler için öneriler: Sonuçtan çok çabayı övmek, psikolojik güvenlik sağlamak için çok iyi bir yoldur. Ayrıca öğrencilere belirli becerileri kazanmanın zor olduğunu ve zaman aldığını söylemek de güvenli alanlar yaratmak için faydalıdır. Öğrenciler yanlış cevap verdiklerinde ya da başarısız olduklarında bu durumun gerçekten bir problem yaratmadığını söyleyerek onları rahatlatabilirsiniz. Aynı zamanda kendi başarısızlıklarınıza nasıl tepki vereceğinizi öğrencilere modellemek de onlar için güçlü bir ders olabilir.
3. Olumlu ilişkiler, öğrenme için yeni yollar oluşturur.
Öğrenciler hakkında bilgi sahibi olmak, beyinlerindeki sinir yollarını etkinleştirerek yeni bilgiler öğrenmelerine yardımcı olur.
Öğrencilere yeni bir bilgi öğretirken, var olan eski bilgileri ile yenilerini birleştirebilirsiniz. Öğrenciler yeni öğrendikleri bilgileri şu anda bildikleri herhangi bir şeye bağlayamazlarsa dersi anlamakta zorlanabilirler.
Öğretmenler için öneriler: Gerektiğinde öğrencilerin sahip olduğu bilgilere başvurabilmeniz için öğrencilerinize hobilerini ve ilgi alanlarını sorun. Bu bilgiyi, öğretmekte olduğunuz yeni bilgilere bağlayarak, öğrenilen bilgilerin kişiselleştirmesinde öğrencilere yardımcı olabilirsiniz.
Öğrencilerden bir konu hakkında bildiklerini paylaşmalarını isteyin. Her öğrencinin farklı bir arka plan bilgisi vardır. Örneğin, bir öğrencinin en sevdiği kitaptaki karakterler ile tarihi bir dönemdeki savaşlar arasındaki ilişki hakkında bir benzetme yapabilirsiniz.
4. Olumlu ilişkiler öğrenci davranışını iyileştirir.
Öğretmenlerle olanlar da dahil olmak üzere erken ilişkiler ve etkileşimler, çocukların davranışlarını ve sosyal becerilerini şekillendirmede merkezi bir rol oynar. Bazen farkında olmasanız da öğrencileriniz, sizin sınıf içindeki davranışlarınızı yansıtıyor olabilir. Bu nedenle, sınıf içindeki sözleriniz ve eylemleriniz öğrencilerin sosyal ve davranışsal beceri kazanmalarında önemlidir.
Öğretmenler için öneriler: Öğrencilerinizin hangi davranışları ve sosyal becerileri modellediğini düşünebilirsiniz. Örneğin, sıra alma, işbirliği ve empati gibi sosyal becerileri günlük olarak sizden ya da arkadaşlarından öğreniyor olabilirler. Bunu bir adım öteye taşıyabilir ve modellediğiniz davranışları açıklayabilirsiniz. Olumsuz bir durumla karşılaştığınızda ya da hata yaptığınızda, öğrencilerinize nasıl hissettiğinizi anlatın. Hayal kırıklığıyla ya da başarısızlıkla nasıl başa çıktığınızdan bahsedebilirsiniz. Örneğin birkaç derin nefes almak ya da kendine bu duygu için zaman ayırmak olabilir.
Küçük çocukların gördükleri davranışları taklit etme olasılıkları yetişkinlerden daha fazladır. Bunun nedeni, hâlâ sosyal becerileri ve uygun davranışı öğreniyor olmalarıdır. Beynimizde prefrontal korteks (beynin dikkatimizi nereye yönlendireceğimizi seçmemize ve davranışlarımızı ve duygularımızı düzenlememize izin veren kısmı) olarak adlandırdığımız bölge, 20’li yaşlarımıza gelene kadar tam olarak gelişmez. Bu nedenle okul çağı öğrencilere davranış ve sosyal becerileri modellemek için en iyi zamandır.