KAPSAYICI DİL KULLANIMI

u

Nedir?

Neden Önemlidir?

İyi Uygulamalar

Nedir?

Çeşitli kültürlerin, ırk ve etnik kökenden insanların, farklı diller konuşarak bir arada yaşadığı dünyamızda, birbirimizi anlayarak, uyum içinde yaşamamız gerekmektedir. Bu bağlamda “çeşitliliklere saygı” konusu, küreselleşen dünyamızın en önemli meselelerinden biri haline gelmiştir. Farklı özelliklere sahip kişilerin, grupların birlikte, sorunsuz yaşamalarının önüne geçen başlıca etkenler önyargılar, kalıpyargılar, ayrımcılık ve bu zihinsel arka plandan türeyen nefret söylemleridir.

Tüm bu etkenlerin olumsuz etkilerini okullarda verilecek kapsayıcı eğitim ile hafifletebilir, hatta ortadan kaldırabiliriz. Kapsayıcı eğitim, herhangi bir özelliğinden dolayı, tek bir öğrenciyi dahi dışarıda ve geride bırakmayan bir eğitim anlayışıdır. Bu tanım, eğitim ortamlarında akla ilk olarak “öğrenme güçlüğü olan öğrencileri” getirse de, LGBTİ+ bireyler, dini/etnik/kültürel azınlıklar gibi toplumda eşitsizlik, ayrımcılık, zorbalık yaşayan tüm grupları içine almalıdır. Hatta bu tanıma ait şemsiye daha da genişletilmeli; gençlerin her biriyle iletişim kurarken, kullanılan dilin kapsayıcılığına da dikkat edilmelidir.

Kapsayıcı dil, çeşitliliği kabul eden, tüm insanlara saygı duyan ve eşit fırsatları destekleyen dil olarak tanımlanmaktadır. Kapsayıcı dil, kalıpyargılardan, ayrımcılıktan ve olumsuz mesajlardan arınmış bir dildir. Bu dilin yaratacağı eşitlikçi ve hak temelli ortamları zedeleyecek tutum ve davranışlar şu şekildedir:

  • İletişimde, kullanılan içeriklerde, uygulanan programlarda ayrımcı söylemler, önyargılar ve kalıp yargılar barındırmak.

“Ellerine oje sürmüş erkek öğrencimle karşılaştığımda, ‘erkek adam oje sürer miymiş canım’ dedim ve ona bir erkeğin nasıl davranması gerektiğini öğretmeye çalıştım.”

  • Kişiler hakkında varsayımlarda bulunmak, atıflar yapmak.

“Her öğrencimin evinde anne-babası ile yaşadığını varsayıyordum. Bir gün öğrencime gidip ‘anne-baban ne diyor bu yaptıklarına?’ diye sorduğumda, öğrencimin verdiği tepkiyle kendimle yüzleşmiş oldum. Meğer öğrencimin anne-babası değil, iki annesi varmış.”

  • Herhangi bir özelliğinden dolayı bir öğrenciyi dışarıda bırakmak.

“Okulumuzda bir öğrencimize neden bu kadar az yemek aldığını sorduğumda, ‘Çünkü ben veganım ve yiyebileceğim başka bir şey bulamadım’ cevabıyla karşılaştım.”

  • Çeşitliliğe yer vermeyecek şekilde her öğrenciyi belirli bir kalıba, gruba, çoğunluğa ya da kendisine benzetmeye çalışmak.

“Öğrencilerimle hep iyi bir iletişimim olmuştur. Bir gün içlerinden biriyle özel hayatına dair sohbet ederken ‘Kız arkadaşın var mı?’ diye sordum. O anda öğrencimin yüzüme neden öyle baktığını anlayamamıştım. Ta ki öğrencimin heteroseksüel olmadığını öğrenene kadar…”

  • Öğrencilere/gruplara yönelik uygulanan ayrımcılığa, aşağılamaya ya da nefret söylemlerine şahit olunduğunda yok saymak, meşrulaştırmak ya da eşlik etmek.

“ A dersini çok severim ama öğretmenimizin zaman zaman sınıfta  ‘şaka’ adı altında zorbalık yapan (örn. “Kız gibi ağlıyor, naz yapıyor”, “Bu da tam bir erkek Fatma” gibi ) öğrencilerle beraber güldüğünü, hatta zorbalığa uğrayan arkadaşım rahatsızlığını ifade ettiğinde, ‘Tamam, arkadaşların şaka yapıyorlar sadece’ diyerek durumu normalleştirdiğini gördükçe dersten soğumaya başladım.”

  • İlişkiyi kuvvetlendirmek için çeşitliliği gözetmeden her konuda mizahı kullanmak.

“Sınıfa girdiğimde dağınıklığı görünce öğrencilerle, ‘Burayı iyice çingene pazarına çevirmişsiniz.’ diye şakalaştığımda, öğrencilerden birinin uyarısı üzerine toplumun belirli bir kesimini ötekileştirip, aşağıladığımı fark ettim.”

  • Öğrenciler arasında kıyaslama yapmak ve buna dayalı tutum, davranış ve/veya söylemlerde bulunmak.

“Rehberlik ofisine gelen öğrenci, sınıf ortamında öğretmeninin bazı öğrencileri ‘tembel’, ‘yaramaz’ olarak etiketlediğini, hatta başarılı bulduğu öğrencilerle ekstra çalışmalar yaptığını, diğerlerinin çabalarını görmezden geldiğini söyledi. ‘Kendimi son derece önemsiz ve değersiz hissediyorum. Öğretmenim bile bana inanmazken ben nasıl bu dersi başaracağım ki!’ dedi. Öğrencim gittikten sonra bahsi geçen öğretmenin bu kategorileri sadece dilinde değil, zihninde de yarattığını hatırladım.”

  • Çeşitliliğe saygı yerine ‘Farklılıklara saygı’ vurgusu ile toplumsal normlar dahilinde “normal” kabul edilenleri merkeze koyan tutum, davranış ya da etkinlikler gerçekleştirmek.

“‘Zorbalığa sıfır tolerans gösteren, farklılıklara saygı duyan bir okuluz’ derken aslında kapsamaya çalıştığım öğrencileri farklı olarak tanımladığımı sonradan anladım.”

  • Yapılan etkinliklerde, sınıf düzenlemelerinde bireyleri kadın-erkek ikiliği ve atanmış cinsiyetler üzerinden sınıflandırmalara tabii tutmak.

“Bugüne kadar verdiğimiz başarı ödüllerini kız-erkek öğrenci kategorisinde vererek kendisini ikili cinsiyet üzerinden tanımlamayan öğrencilerimizi ne kadar dışarda bıraktığımızı üzülerek fark ettik.”

  • Ders içerikleri ve kullanılan materyallerin güncel olmayan, kalıpyargıları pekiştiren, ayrımcılığı ve şiddeti normalleştiren, kapsayıcı olmayan ifade, bilgi ve/veya görselleri içeriyor olması.

“Geçen gün bir 11. sınıf öğrencim, derste kullandığım aile görsellerinin sadece anne, baba ve çocuklardan oluştuğuna işaret ederek, bu görsellerin her aile yapısını temsil etmediğine dair beni eleştirdi.”

  • Engelli bireylerin okul içerisindeki tüm alanlara ulaşabileceği, okulun tüm kaynaklarından faydalanabilecekleri düzenlemelerin mevcut olmaması.

“Ne zaman ki ayağım kırıldı ve okula geldim, o zaman okuldaki erişilebilirliğin kısıtlı olduğunu fark ettim.”

  • Öğrenme materyalleri, bilgi aktarımı ve ölçme değerlendirme süreçlerinde tek tip öğrenme/ifade etme modelini kullanmak. Farklılaştırma ihtiyacı olan öğrencilere destek sunmamak, ihmal etmek, dışlamak.

“Sınıfımda çeşitli öğrenme şekillerine göre ders anlatmaya başladığımdan beri gördüm ki katılım artıyor…”

  • Toplumda özellikle de dijital ve sosyal medya aracılığıyla empoze edilen “ideal beden” tiplerini pekiştiren, gençlerin beden algısını zedeleyici, kıyaslayıcı söylemlerde bulunmak, içerikler kullanmak.

“Bu konulara kafa yormaya başladıktan sonra, geçen sene iki öğrencimin bedenlerini birbirleriyle kıyasladıkları, kiloları ile ilgili şakalaştıkları sohbete şahit olup sessiz kaldığıma şimdi çok pişmanım. Bunun da bir zorbalık olduğunu zamanında anlayamamışım.”

  • Bireylere kendilerini tanımladıkları kimlikler ya da çeşitlilikleri üzerinden merak içeren, sınırlarına giren sorular sormak. Bu sorular ve tavrımızla “sen benden/bizden/normdan farklısın ve bu bana tuhaf, ilginç geliyor” yaklaşımını yaratmak.

“Bir öğretmenime vegan olduğumu söylediğimde çok şaşırdı ve bana ‘Hiç mi yemiyorsun?, Peynir bile mi yemiyorsun?, Nasıl doyuyorsun?, Bu şekilde iyi beslendiğine emin misin?, Her konuda bu kadar etik davranır mısın?, Annen-baban izin veriyor mu?, Nereden çıktı bir anda?’ gibi bir sürü soru sormaya başladı. Söylediğime, söyleyeceğime pişman oldum.”

Şiddetsiz, ayrımcılığın ve zorbalığın olmadığı bir eğitim ortamı yaratmak tüm okulların önde gelen hedeflerinden olmalıdır. Eğitimcilerin sorumluluğu, toplumun, hatta kimi durumlarda ailenin kalıplara sokmaya çalıştığı, tektipleştirdiği öğrencilerimizi korumak, onların yaşadığı zorlukları, duygudurumlarını bilinçli şekilde fark etmek, yetişkinler olarak kendilerine ait sosyal, kültürel kodları, algıları görüp geliştirmek; kısacası okul çatısı altındaki her bireyi (öğrenci-öğretmen-veli-çalışan vb.) kapsamaktır.

Neden önemlidir ?

Güç, ırk, ulusal köken, eğitim seviyesi, yaş, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve daha fazlası gibi kimlik unsurlarının çevresindeki, hem geçmişten gelen hem de günümüzde mevcut olan tehlikeli damgalamalar bizleri ayrıştırmakta, bu topluluklara dahil olan bireylerin yalnızlaşmasına sebep olmaktadır. Ellerinde daha fazla gücü barındıran birey ve gruplar daha fazla fırsat elde ederler. Bu fırsatlar, avantajlı grupların düşünce ve yöntemlerini, azınlıkta olanlara karşı kullanmalarına yol açabilmektedir.

Eğitim ortamlarında da her gün kullandığımız kelimelerin kendimiz, öğrencilerimiz ve çevremiz üzerindeki psikososyal etkisi birçoğumuzun sandığından çok daha fazladır. Özellikle kendilerini toplumda yeterince temsil edilmeyen gruplarla özdeşleştiren bireyler için bu noktada kapsayıcı dil kullanımı büyük önem kazanmaktadır.

Öğrenciler okul öncesi yıllarından itibaren yaşadıkları ortamlarda gözlem yoluyla çevresindekileri model alarak pek çok olguyu kavrar ve içselleştirip bunu yaşantılarına aktarırlar. Okullarda çocukların yetişkinler ve akranları ile olan etkileşimleri ve geçirdikleri süre göz önüne alındığında küçük yaşlarda kapsayıcı dille ilgili temel kavram ve değerlerin kazandırılmasının önemi daha iyi anlaşılabilir.

Yaşamlarının ilk yıllarından itibaren çocuklar kişileri ve grupları ayırmayı, ‘güçlü-güçsüz’ kavramlarını, kendilerine benzemeyeni sevmemeyi hatta nefret etmeyi çoğunlukla ebeveynlerinden, çevrelerindeki diğer yetişkinlerden, akranlarından ve kitle iletişim araçlarından öğrenirler. Bu öğrenme, sanılanın aksine çok erken yaşlarda başlar. Bir yaşında farklılıkları algılamaya başlarlar, iki yaşında farklılıklar hakkında konuşur, bunlarla ilgili sorular sorabilirler. Üç yaşından itibaren ise önyargılar oluşturmaya, insanların belirli özelliklerinden rahatsızlık duyduklarını belli etmeye başlayabilirler. Dört, beş yaşlarına gelindiğinde ise insanların farklı özelliklerinin nedenlerine ilişkin kendi kuramlarını oluştururlar, kendilerine ait özelliklerin kalıcı mı, değişebilir mi olduğunu merak etmeye başlarlar.

Özellikle toplumsal genellemeler, kalıplaşmış tutumlar ve önyargılar çocukların benlik algılarını ve diğer kişilere yönelik tutumlarını doğrudan etkilemektedir. Çocuğun etrafındaki ayrımcı tutumlardan etkilenmeyen, “diğerlerine” hoşgörüyle yaklaşan bir kişi olması için çocukla etkileşim içinde olan herkese, öğretmen, öğrenci, veli, tüm okul çalışanlarına büyük görev düşmektedir. Hatta, okulun fiziksel ortamının dahi kapsayıcı dil penceresinden değerlendirilmesi gerekmektedir. Güvenli, kapsayıcı ve saygılı öğrenme ortamları sağlamak için okullar, politikalarından müfredatlarına ve okul iklimlerine kadar pek çok alanda kapsayıcı ve model olmaya öncelik vermelidir.

Kullandığımız kelimeler de zihnimizin işleyişini büyük ölçüde belirlemektedir. Dili kullanma şeklimiz başkalarının bakış açıları ve duygularına karşı duyarlılığımızın da göstergesidir. Daha kapsayıcı bir dil kullanmak için değişiklikler yaparken, iletişim kurduğumuz kişilere değer verirken aynı zamanda daha iyi iletişim kuran bireyler haline geliriz.  “Demek istediğim bu değil… Bu şekilde söylemek istememiştim…” gibi cümlelerin daha az kullanıldığı “Bu kelimenin senin için ne anlama geldiğini anlamadığım için özür dilerim. Bunun üzerinde çalışacağım ve daha iyi olmaya çalışacağım…” gibi cümle kalıplarının hakim olduğu gelişime açık bir öğrenme ortamı oluşur. Sınıflarda oluşturulan eğitim fırsatları ile kapsayıcı dilin dönüştürücülüğü birçok farklı araştırmaya da yansımıştır.

Sonuç olarak kullandığımız kelimeler ister istemez, içinden çıkılması zor olan sistematik bir eşitsizlik döngüsünü desteklemeye araç olabilir. Kapsayıcı dil kullanımı ve güç eşitsizliği konusunda bilinç kazanıp bunu dile getirerek okulunuzu ve çevrenizi herkes için daha iyi bir hale getirebilirsiniz.

İyi uygulamalar